19 Ekim 2011 Çarşamba

Teröre Lanet, Şehitlerimize Veda..


Türkiye, coğrafi konumu nedeni ile önemli bir bölgede bulunuyor. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile Türkiye cazibe merkezi durumundadır. Son dönemlerde ekonomisinin düzelmesi ve bölgedeki etkisinin arttırması Ortadoğu'daki dengeleride değiştirecektir. Türkiye' nin bu konumundan rahatsız olan ve topraklarımızda gözü olan bazı ülkeler, hain planları için terör örgütünü maşa gibi kullanmaktadırlar. Bu terör örgütü yıllardır Türkiye'nin başına bela olmuş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu' nun kalkınmasını sağlayacak milyarlarca dolar paranın, emeğin, insan gücünün ve bölge insanının umutlarının heba edilmesine yol açmıştır. Şimdilerde, çeşitli güçler (ülkeler) için taşeronluk ve maşalık yapan bu hain terör örgütü, bugün Hakkari' nin Çukurca ilçesinde düzenlediği hain saldırılarla 26 tane genç fidanımızı, vatan evladımızı şehit etmiştir. Bu hainleri ve hain saldırıyı lanetliyor, aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, yüreği yanmış ailelerine ve milletimize de baş sağlığı diliyorum.

Devletimizin bu hain saldırıların hesabını soracağına inanıyoruz.

16 Ekim 2011 Pazar

Okullardaki Kıyafet İkilemi..


Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki kıyafet yönetmeliğini esnetti ve çok da iyi etti. İlköğretimde tektip, sıkıcı, çocukların ufkunu kapatan önlükler tarihe karıştı. Ortaoğretimlerde kravat tarihe karıştı, öğrencilerin yakası göbeğine kadar açık, sarkık gravatlı o kötü görüntüleri tarihe karıştı. Bayan öğretmenler, isterlerse etek, isterlerse pantalon giyebiliyorlar. Onlarda kıyafet konusunda rahatlığa kavuşmuş durumda. Öğrencilerin ve bayan öğretmenlerin kıyafet konusunda esnek ve rahat giyinebilmelerine karşı, erkek öğretmenler için birşey yapılmadı. En büyük sıkıntıyı şu an onlar çekiyor. Takım elbise ve boğazına kadar sıkılmış kravat ile derslere giriyor. Bakanlıktan en büyük isteğim şu kravat zorunluluğunun erkek öğretmenler için de kaldırılması. Tamam, isteyen yine kravat taksın ama zorunlu olmasın. İsteyen çeket ve pantalonun içine triko, yakalı kazak, gömlek, balıkçı yaka kazak giyebilsin. Kot olmayan, keten pantalonlar giyilebilsin. Dünya teknolojide yarışırken biz, hala kılık kıyafet takıntısını üzerimizden atamadık. İnsanın kendisini rahat hissetmesi yaptığı işe de olumlu yansıyacaktır.

Kıyafet konusunda mağdur olan biz erkek öğretmenler çözüm bekliyoruz.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Eğitimde Seviye Sınıfları Olmalı mı?



Bu başlığı okuyan ve birşeyler bildiğini zanneden bazı eski tüfek eğitimciler, “Hayır Olmamalı, tembel çocukta, normal seviyedeki çocukta, çalışkan çocukta bir sınıfta eğitim görmelidir” diyecektir. Bu söylediğinin ve bildiğinin bilimsel olduğunu zannedip ahkam kesmeye devam edecektir. Yok böyle bir şey.

Evet okullarda seviye sınıfları olmalıdır. Peki neden seviye sınıfları olmalıdır?
Çoklu Zekâ Kuramı denen bir kavram vardır. Çoklu Zeka Kuramı, ilk olarak 1983 yılında Howard Gandner’ın Frames of Mind adlı kitabında açıklamasıyla ortaya çıkmıştır. Çoklu Zeka Kuramı'na göre, insanlar genellikle şu zeka türlerine sahiptir. (Bakınız Wikipedia)

* Sözel – Dilsel Zekâ
* Matematiksel – Mantıksal Zekâ
* Görsel – Mekansal Zekâ
* Müziksel – Ritmik Zekâ
* Bedensel – Kinestetik Zekâ
* Sosyal - Kişilerarası Zekâ
* İçsel Zekâ
* Doğasal Zekâ



Sözel – Dilsel Zekâ'ya sahip olan kimseler; Yazarlık, Gazetecilik, Şairlik, Öğretmenlik, Avukatlık, Politika gibi mesleklere yönelmektedirler.

Matematiksel – Mantıksal Zekâ' ya sahip kimseler; Bilimadamı, Ekonomist, Mühendis, Matematikçi, Bilgisayar Programcısı gibi mesleklere yöneltilmektedirler.

Görsel – Mekansal Zekâ' ya sahip kimseler; Ressam, Mimar, Tasarımcı, Dekaratör, Fotoğrafçılık mesleklerine ilgi duymaktadırlar.

Müziksel – Ritmik Zekâ' ya sahip kimseler; Şarkıcı, Müzisyen, Tiyatrocu olabilmektedirler.

Bedensel – Kinestetik Zekâ'ya sahip kimseler; Atlet, Aktör, Dansçı, Pandomim Ustası, Cerrah olmaktadırlar.

Sosyal - Kişilerarası Zekâ'ya sahip kimseler; Öğretmen, Psikolog, Doktor, Politikacı, İşadamı olabilmektedirler.

İçsel Zekâ' ya sahip kimseler; Sanatçı, Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı olabilmektedirler.

Doğasal Zekâ' ya sahip kimseler; Ziraat Mühendisi, Arkeolog, Biyolog, Zoolog, Çevre Mühendisi, Kimyager olabilmektedirler.

Şimdi siz çok farklı zeka türlerine sahip çocukları karman çorman yapıp, hepsini bir sınıfa doldurursanız saçma sapan bir iş yapmış olursunuz. Bedensel zekaya sahip sporcu adayı, Matematik dersinden başarılı olamayacaktır. Matematiksel zekaya sahip, bilim adayı bir genci müzik dersine sokarsanız, o da başarılı olamayacaktır.

Avrupa ülkelerinde okul öncesi eğitim çok önemlidir ve bir çok Avrupa ülkesinde zorunludur. Öğrenciler daha küçük yaşlarda, Çoklu Zeka Kuramı'na göre ilgileri ve başarılı oldukları konular tespit edilmekte, ilköğretim okullarına başlayınca, öğrencilerin yönelimleri başarılı bir şekilde yapılmaktadır.
Türkiye'de maalesef, çok farklı zekalara, ilgilere ve yeteneklere sahip çocuklar bir arada aynı sınıflarda eğitim görmektedir. Ondan sonra yetkililer soruyor? ; “LYS'de neden bu kadar öğrenci sıfır puan aldı, Üniversite sınavında neden bu kadar öğrenci başarısız oldu” diye.

Eğitim sistemimiz, özellikle de ilköğretim seviyesindeki ve okul öncesi eğitim yeniden ele alınmalı ve bu konuda çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalara velilerde dahil edilmeli, çocuğunun potansiyelini, yeteneklerini ve kabiliyetlerini önceden bilmeli, çocuk anne babasının istediği okulu ve mesleği değil, kendi istediği mesleği seçmelidir.

Seviye sınıfları yapılırken, akademik potansiyeli olan çocuklar bir sınıfa, sporcu, müzisyen, v.b potansiyelleri olan çocuklar başka sınıflara alınmalıdır. Bazen aynı zeka türüne sahip çocuklar bir sınıfta olsalar bile seviye farkından veya çocukların ders çalışmamasından dolayı başarısız olunabilmektedir. Bu tür çocuklar, başarı gösterdikleri sürece üst seviye sınıflarında tutulmalı, başarısı düştükçe alt sınıflara kaydırılmalıdır. Bu, kendi içinde hem ödül hem de ceza içeren bir sistemdir. Alt seviye sınıflarındaki çocuklarda başarı gösterdikleri sürece, üst seviye sınıflarına kaydırılabilirler. Böylece, başarıyı tetikleyen dinamik bir sistem ortaya çıkmış olur.

Seviye sınıfları sisteminde ortaya çıkabilecek olası problemlerin başında velilerin itirazları ve öğretmenlerin başarısız sınıflara derse girmek istememeleri gelebilecektir. Tüm öğretmenler başarılı sınıflara derse girmek isteyecektir. Ama burada asıl olan, zaten başarılı çocukları kazanmak değil (onlar zaten belli bir düzene girmişlerdir), başarısız olanları kazanmak ve onları üst seviyelere yaklaştırmaktır. Bence asıl öğretmenlik te budur. Başarılı olan bir öğrenciyi okutmak zaten kolaydır. Asıl zor olan diğeridir.

Dershaneler ve Özel okullar, seviye sınıflarını sistemini yıllardır uygulamakta ve oldukça da başarılı olmaktadırlar. Dershaneye kayıt olan bir çok öğrenci, önce bir seviye sınavından geçirilip, sınıflar oluşturulmaktadır. Örneğin A1, A2, A3 v.b gibi. Eğitim başladıktan sonra alt seviyelerdeki çocuklara ek dersler ve takviye eğitimler verilerek diğerlerinin seviyesine yükseltilmesi sağlanmaktadır. Üst sınıflarda başarısı düşen öğrenciler alt kategorilere indirilip, takviye eğitim alarak tekrar üst sınıflara çıkabilmektedir.

Seviye sınıflarına karşı çıkanların, kendilerini en fazla aldattıkları konu, neymiş efendim tembel çocukla çalışkan çocuk aynı sınıfta olursa, tembel çocuk diğerinden etkilenip derslerine daha fazla çalışırmış, başarısı yükselirmiş. Yok böyle Bir şey..Bunu adı züğürt tesellisidir. Aksine bir müddet sonra başarılı çocuklarda, diğerlerinden etkilenmekte ve sınıfın başarısı genel olarak düşmektedir. Bunu hangi öğretmene sorarsanız sorun bu böyledir. Hem derse giren bir fizik öğretmeni dersi kime göre anlatacaktır. Seviyeyi nasıl ayarlayacaktır. Hem madem, Milli Eğitim Bakanlığı' da dahil bazı kimseler seviye sınıflarına karşı çıkıyor, o zaman Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, Düz liseler (şimdi onlarda Anadolu oldu..) ve meslek liselerini niye açılıyor. Bakanlık seviye sınıfları değil, seviye okulları açmış olmuyor mu? Sınıfa karşı çıkarken, seviyelendirme işlemini okul seviyesinde yapmıyor mu?. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu değil midir?

Evet seviye okulları olduğu gibi, seviye sınıfları da olmalıdır. Başarısı düşük sınıflara mesleğini seven, idealist, öğrencileri kazanmayı hedef kabul etmiş, onlara rehberlik edecek öğretmenler gönüllü, olarak girmeli ve oradaki öğrencileri özel çaba ve gayretlerle topluma kazandırmalı, ek derslerle, takviye eğitimler ile onların da başarıyı yakalamasını sağlamalıdır. Daha sonra zeka türüne göre, hangi alana gitmek istiyorsa o alana yönlendirilmelidir. Hatta bu yönlendirme, ilköğretimden, orta öğretime geçilirken yapılırsa daha verimli olur. Bu konuda bakanlık, Spor Liseleri, Güzel Sanatlar Liseleri, Ses, Müzik ve Görsel Sanatlar alanlarında liseler açabilir.

15 milyona yakın ilk ve orta öğretimde okuyan gencimiz var iken, niye bunlar arasında Yaşar Doğu gibi bir dünya şampiyonu güreşçi çıkmasın, niye Usain Bolt gibi dünya şampiyonu bir atlet çıkmasın, niye Davit Beckham gibi dünya çapında bir futbolcu çıkmasın, niye Bethoven gibi Mozart gibi günya çapında müzisyenler çıkmasın.

Talim Tarbiye Kurulu bu tür çalışmaları yaparsa, gençlik hem sevdiği mesleği yapacaktır, hem de okuluna severek gidecektir.
 

1 Ekim 2011 Cumartesi

Nasıl Bir Gençlik?


Genç nüfusumuz en büyük zenginliğimiz. Genç nüfusumuzun sayısı bir çok Avrupa ülkesinin  nüfusundan fazla.  Gençlerimizi iyi eğitebilir ve donanımlı bir şekilde yetiştirebilirsek, ülkenin geleceğini de güven altına almış oluruz. Peki bu gençlik nasıl özelliklere sahip olmalı ;

* Ülkesinin ve milletinin menfaatlerini kendi menfaatlerinden önde tutan bir gençlik,
* Büyüklerini sayan ve saygı gösteren, küçüklerini seven ve koruyan bir gençlik,
* Özgür düşünen, hür irade sahibi olan bir gençlik,
* Milli ve manevi değerlerine bağlı, her türlü düşünce ve görüşe saygılı bir gençlik,
* İnsanlara ve diğer canlılara merhamet gösteren, şefkat sahibi bir gençlik,
* Okuyan, düşünen, tartışan ve üreten bir gençlik,
* Çevresindeki herkes ile diyalog kurabilen, hoşgörülü ve tolerans sahibi bir gençlik,
* Anne ve Babasına saygıda kusur etmeyen, onları varlık sebebi sayıp,  gözeten bir gençlik,
* Sağlığına dikkat eden, çeşitli spor dallarında faaliyet gösteren bir gençlik,
* Kültür değerlerine sahip çıkan ve bu değerlerin yaşatılmasına katkı sağlayan bir gençlik,
* Çalışan, araştıran, sorgulayan ve projeler üreten bir gençlik,
* Tarihini doğru bilen, geleceğe güvenle bakan bir gençlik,
* Bilişim ve teknolojiyi yakından takip eden ve teknolojik araç ve gereci kullanabilen bir gençlik,
* Devletin malını ve mülkünü koruyan, sahip çıkan bir gençlik,
* Yoksulu ve düşkünü gözeten ve koruyan bir gençlik.

Bu özellikler daha fazla çoğaltılabilir. Burada önemli olan şudur. Eğitim ve Öğretim sistemi bu özelliklere sahip bir gençlik yetiştirmekte midir? Mevcut eğitim sistemi nasıl bir gençlik yetiştirmektedir. Bu konuda yorumu sizlere bırakıyorum..